Buradasın Ankara Psikolog » Yaşam » 20 Dil Konuşan Adamın Şaşırtıcı Hikâyesi

20 Dil Konuşan Adamın Şaşırtıcı Hikâyesi

Yazar: Ankara Psikolog

Kimimiz için İngilizce öğrenmek bile başlı başına büyük bir sıkıntı iken kimileri ise yabancı dilleri öğrenme konusunda ya doğuştan becerilere sahip ya da çok iyi bir eğitim alarak birçok dili konuşabiliyor. Hep imrendiğimiz bu çokdilli kişilere örnek olan bir adamın öyküsünü sizinle paylaşacağız.

TimothyDoner dünyanın en genç çokdilli insanı. Aşağıda kendisinin yazdığı yazıyı okumaya değer bulduk ve dil öğrenimi konusunda belki sizi motive edebilir diye düşündük:

“… son yıllarda medyada benden ‘Dünyanın En Genç Hyperpolyglotu” şeklinde bahsediliyor. Sanki bir ruhsal rahatsızlığım varmış gibi geliyor kulağa. Aslında bu sadece birisinin çok fazla sayıda yabancı dili konuşabildiği, birisinin tüm tutkusunu kelimelere ve dil sistemlerine çok uzun saatler zaman harcadığı anlamına geliyor.

Gerçekte 20’den fazla dili konuşabiliyor olsam da Arapça’da kebap söylerken veya Hindistan’da bir menüden yemek sipariş ederken çok daha fazla dilin konuşulduğunu gördüm. Dili bilmenin yanı sıra o dilin akışkanlığı da ayrı bir mesele.

Dil eğitimime 13 yaşında başladım. Orta Doğu ile yakından ilgiliydim ve İbranice’yi kendi kendime öğrendim. Bunda, neden böyle bir şey yaptım bilmiyorum ama o sıralar her sabah baştan sona tekrar tekrar dinlediğim, İsrailli bir müzik grubu olan HadagNachash tek albümünün çok katkısı var. Bir ay içinde o albümün içindeki 20 şarkıyı ne anlama geldiklerini bilmeden kelimesi kelimesine ezberlemiştim. Şarkıların çevirilerini öğrendiğimde sanki kafama bir sözlük yüklemiş gibiydim. Yüzlerce İbranice kelimeyi ve cümleciği tek bir kitap açmadan öğrendiğimi gördüm.

Sonra bir deney yapmaya karar verdim. New York’ta oturduğum bölgedeki İsrailli bazı kafeleri ziyaret ederek oradaki konuşmaları gizlice dinledim. Bazen gidip kendimi tanıtacak cesareti buluyordum ve kafamda şarkı sözlerinin yeniden düzenleyip doğru cümlelere dökerek insanlarla konuşuyordum. O zaman bir şeyler yapmaya başladığımı fark ettim.

Ardından Arapça’ya geçtim, her sabah bir sözlükle beraber haberlerin başlıklarını okudum ve sokaktaki satıcılarla konuştum. Ardından İran’ca, sonra Rusça sonra Çince… ve 15 dil daha. Ortalama bir günüm şöyle geçiyordu. Skype üzerinden arkadaşlarımla Fransızca ve Türkçe konuşuyor, Hintçe pop müzikler dinliyor, bir Yunan ile akşam yemeği yiyor ve Latince bir kitabı okuyarak günümü tamamlıyordum. Dil benim için bir takıntı haline dönüşmüşü ve yaz okullarında, normal derslerde, internetteki forumlarda ve şehirdeki bazı yabancıların buluşmalarında hep ben orada oluyordum.

2012 Martı ile beraber BBC, New York Times gibi ünlü medya kuruluşlarında “20 dil bilen adamın hikâyesi” şeklinde haberler çıktı. Benim için çılgınca bir hobi olarak başlayan şey şimdi benim insanların dil öğrenmesini teşvik ettiğim bir şeye dönüşmüştü.

Tüm bu serüven boyunca öğrendiğim bazı şeyler var. Bunlardan ilki modern medyadan çeviri bir şeyleri takip etmek çok anlamlı gelmiyor. Çünkü orada yer alan asıl olayı vermek adına çoğu zaman bazı çevirilerin anlamı kayboluyor. Ayrıca dil konuşmaya başladığımda “konuşmak” ve “akıcılık” kavramlarını romantik yaklaştığımı gördüm. Yani bir dili çok akıcı konuşsanız bile hala bilemediğiniz o dilde büyük bir kısım olabilir. Örneğin, ana dilim İngilizce olmasına karşın Shakespeare’i sözlük olmadan okuyamam. Ama baktığımızda hepimiz İngilizce konuşuyormuşuz gibi görünüyor.

Bir insan ne kadar az sayıda dil bilirse aslında dilin ve iletişimin gücünün hakkını tam olarak veremiyor demektir. Dil sadece iletişim için önemli değil, aynı zamanda kültürel değerlerin aktarılması adına da çok önemli bir araç. Savaşların, ticaretin ve kültürün zamanla oluşturduğu, her bir parçamıza kattığımız çok özel bir yapı. Bu ister Shakespeare’in bir sonesi olsun istersek de modern yazışmalardaki slm,nbr olsun.

Bir dili biliyor olduğunuzu söylemek birçok anlama gelebilir. Belki sadece fiil çekimlerini biliyorsunuzdur belki de o dile özgü sokak ağzını. Ben 20 dili asla akıcı olarak konuşamayacağımı gördüğümde şunu fark ettim, dil bana yalnızca iletişimi sağlamıyordu. Sınırların ötesine geçirerek toplumların kültürlerinin arka planında neler olduğunu göstererek aslında hepimizin nasıl ortak bir insanlığı paylaştığımızı anlatıyordu. Ve bu da kesinlikle öğrenmeye değer bir şey.”

Kaynak: http://brightside.me/

BU YAZILARA DA GÖZ ATABİLİRSİNİZ

Yorumunuzu Bekliyoruz !